top of page

Devir

  • senaiyikul
  • 12 May
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 4 Haz




Rivayete göre kuşların hükümdarı bilge Anka kuşu, kimseye ihtiyaç duymadan bir başına Kaf Dağında yaşar. Evrenin sırlarına nail olduğuna ve şifa dağıttığına inanılan Anka, öleceğini hissettiği zaman kendisine ağaç dallarından yuva yapıp güneşin dalları kavurmasını bekler. Kavrulan kuru dallarla birlikte yuvasında yanarak ölür ve küllerinden yeniden doğar. Anka, dirilişin ve yeniden doğuşun sembolü olsa da, tarih boyunca tekrar tekrar küllerinden doğacak olan sadece Anka kuşu değildir.


Birinci yüzyılda Roma'yı darmaduman eden büyük Roma yangınından sonra halk yoksullukla boğuşurken, İmparator Nero yangından hasarsız kurtulan geniş bir araziye göz dikip, kendisi için duvarları mitolojik yaratıklarla bezeli, görgüsüzlük abidesi dev saray Domus Aurea'yı yaptırır. Yine bir rivayete göre yangını Nero bizzat kendisi çıkarır, hatta bu sırada keyifle lir çalarak alevler içerisindeki şehri izler. Yangın dokuz gün sonunda güç bela söndürüldükten sonra imparator, aslında çok önceden hazırda tuttuğu düşünülen planını devreye sokar ve emri verir. Artık ahşap yasaktır, evler sadece taşlardan yapılacaktır. Şehir yanıp kül olmuşken değişir, dönüşür ve küllerinden yeniden doğar.

Nero'nun ölümünden sonra tahta geçen Vespasianus, gücünü göstermek, cömertliğini ilan etmek ve halkını eğlendirmek için, halk arasında hiç de iyi bir imajı olmayan Domus Aurea'nın bulunduğu tepelerin arasına dev bir amfitiyatro inşa eder. Amfitiyatro mükemmel bir simetriye sahip, gerçek bir mühendislik harikasıdır. Her yıl milyonlarca ziyaretçiyi heybetiyle büyüleyen bu yapı Kolezyum'dur.


İmparatorun bir lütuf olarak halktan para almayıp üzerine bir de onlara yemekler sunduğu kolezyumda, piyesler ve gladyatör dövüşlerinin yanı sıra, insan- hayvan savaşları, suçlu idamları gibi acımasız eğlenceler düzenlenir. Amfitiyatro seneler içerisinde milyonlarca köle ve hayvana mezar olur. İzleyicilerinin zevk dolu çığlıklarının duvarlarına çarpıp gökyüzüne yükseldiği, görmüş geçirmiş arenaya ilgi zamanla azalınca yapı dönüşüme girer ve kale, bahçe, hayır kurumu, kilise gibi çeşitli amaçlar için kullanılmaya başlanır. Kaderinde tıpkı onu kucaklayan Roma şehri gibi büyük yangınlar, depremler, felaketler olan Kolezyum, ne kadar darbe alsa da yıkılmaz ve her seferinde yeniden küllerinden doğmayı başarır.


Antik Roma'nın tüm tanrıları için inşa edilen ve Kolezyum gibi bir diğer mimari ve mühendislik harikası olan Pantheon'un tepesinde, Kolezyum'un dört bir yandan ışık alan yapısının aksine, daire şeklinde bir boşluk yani oculus bulunur. Bu boşluktan içeri süzülen gün ışığının oluşturduğu mistik görüntü, Michelangelo'nun yapıyı 'meleklerin işi' olarak tanımlamasının sebeplerinden sadece biridir. Oculus, binanın tek ışık kaynağı olması dışında adeta heybetli bina ile gökyüzünü birbirine bağlayan ilahi bir köprüdür de. Pagan tapınağı olarak var edilen Pantheon, zaman içerisinde eskir, yıkılır, yeniden yapılır ve en sonunda da kiliseye çevrilir. Tıpkı Nero'nun Roması, Vespesyanus'un Kolezyumu gibi Pantheon da yıllar içerisinde türlü badireler atlatır ama hepsinden tüm heybetiyle çıkmayı başarır. Pantheon tapınağının mimarları hiçbir zaman tam olarak bilinmese de, o kadar muazzam bir iş çıkarırlar ki, sadece imparator Nero'ya değil, kendilerinden sonra gelecek olan mimarlara ve sanatçılara da adeta ışık olurlar, tıpkı Ayasofya'nın mimarlarına oldukları gibi. Ayasofya'nın kaderi de yaradılışına ilham olan Pantheon'a benzer ve dönüşümlerin en büyüğünü yaşar seneler sonra. Kiliseden camiye dönüşmekle kalmaz, kendisinden sonra yapılacak camilere, kiliselere hatta hamamlara; yolculuğuna eski bir Pagan tapınağı olarak başlayıp, kilise olarak devam eden dev ikondan aldığı ilhamı yansıtır.


Tarihin çizgisel bir düzlemde ilerlediğini kabul eden Batı'nın aksine, İbn Haldun'a göre zaman döngüsel bir süreçtir ve sürekli olarak kendini tekrar eder. Bizse bu döngüselliği, Roma'dan İstanbul'a uzanan tarihi yapıların geçmişinde gördüğümüz gibi çevremizde de rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Kasırga gibi doğa olaylarından bir salyangozun kabuğuna, ayçiçeklerinden kozalaklara, mikroskobik kar tanelerinden galaksilere, hücrelerimizden engin denizlerin medcezir hareketlerine kadar, mikro ve makro kozmozun bütününe işlemiştir döngüsellik.


Döngüselliğin ilahi boyuttaki en somut haliyse, dünya malı için yanıp tutuşan Nero'dan farklı olarak yaşamı iki lokma bir hırkadan ibaret olan ve Allah aşkıyla yanıp tutuşan Mevlana'nın Hak'tan kula, kuldan Hakk'a doğru aktığı sema sırasında açığa çıkar görebilen gözler için. Ruhu arınır, bütün olur ve dönüşür, tıpkı adını sıkça zikrettiği Anka kuşu gibi. Binlerce yıldır insanların tapınaktan kiliseye, kiliseden camiye evirip çevirdikleri bütün ibadethanelerin ve nicelerinin sembolden öteye gidemediklerini yine en iyi şekilde Mevlana dile getirir. 'Benim dinim sevgi, her kalp mabedimdir.'



21 Mart 2024




Kaynakça:


 
 
 

Yorumlar


© 2025 by Sena İyikul

bottom of page